I was laughing (Eğleniyordum)
Playing in the streets, I was unknowing (Sokaklarda oynuyordum, bilmiyordum)
I didn't know my fate (Kaderimi bilmiyordum)
Playing (Oynuyordum)
The game of love, but never really showing (Aşk oyununu, ama asla göstermiyordum)
I thought that love could wait (Aşkın bekleyebileceğini sanmıştım)


I was a young man and sure to go astray (Genç bir adamdım, kesin yoldan çıkacak)
You walked right into my life (Hayatıma bir anda girdin)
And told me love would find a way (Ve bana aşkın bir yol bulacağını söyledin)


To keep on growing (Büyümeye devam etmeye)
Keep on growing (Büyü)
Keep on growing (Büyü)


I was standing (Duruyordum)
Looking in the face of one who loved me (Bakıyordum, beni sevenin suratına)
Feeling so ashamed (Mahcup hissediyordum)
Hoping (Umuyordum)
And praying, Lord, that she could understand me (Ve dua ediyordum, Tanrım, beni anlaması için)
But I didn't know her name (Ama adını bilmiyordum)

She took my hand in hers and told me I was wrong (Elimi avucuna aldı ve yanlış yaptığımı söyledi)
She said, "You're gonna be all right, boy (Dedi ki, "İyi olacaksın, çocuk-)
Oh, just as long" (devam ettiğin sürece)


"As you keep on growing ("Büyümeye devam ettiğin sürece)
Keep on growing (Büyü)
Keep on growing" (Büyü")
Yeah, yeah, yeah


Maybe (Belki)


Maybe (Belki)
Someday baby, who knows where or when, Lord (Birgün canım, kim bilir nerede ve ne zaman, Tanrım)
Just you wait and see (Bekle ve göreceksin)
We'll be walking (Yürüyor olacağız)
Together hand in hand, along forever (Birlikte el ele, sonsuza kadar)
Woman, just you and me (Kadın, sadece sen ve ben)


Cause time is gonna change us (Çünkü zaman bizi değiştirecek)
Lord, and I know it's true (Tanrım, bu doğru biliyorum)
Our love is gonna keep on glowing (Aşkımız parlamaya devam edecek)
And growing and it's all we gotta do (Ve tek yapmamız gereken şey büyümek)

Keep on growing (Büyü)
Keep on growing (Büyü)
Keep on growing (Büyü)
Yeah, yeah, yeah

Keep on growing (Büyü)
Keep on growing (Büyü)
Keep on growing (Büyü)