Hayat garip…
Mesela yürekler çukur, içine düşenler vakur, geceyi bilenler çamur, ileri gidenler durun!
Gar’da çalınmış bavul. Geriye gidenler çalıp çoktan yarılamış yolu…
Hayat garip…
Bir gün köşeye sinmiş ağlıyor, bir gün yaşlı güneşe sinirlenmiş bağırıyor
Bir gün hayallerini toparlayıp kapıyı çekip çıkmış sonra dönmüş arkaya sümkürerek bağırıyor…
Garip bu hayat…
Ölümü tercih etmiş sevdiği her halde bundan sonra delirmiş unutmuş ölmeyi
Gülümsemiş demişler "Al bu senin kimliğin ve bir öğretmensin ilkin öğreticen yenmeyi"
Hayat düşünceli…
Ne zaman öğrenmişti bilmeyi dedi ki "Ne ara bildim birini kaldırıp devirmeyi"
Hangi gündü, hangi günde doğdu bilgi? Evet bir duygu geldi ama anlamayı hangi duygu sildi?
Hayat endişeli…
Dedi ki "Yok bir şeyim az önce sorguladım ve şimdi dört köşeyim
Kimle ters düşeyim yaşarken ilk neşeyi, gürül gürül akan bir nehir var mı aşk içeyim"
Hayat masum…
Hiç unutmaz ki ilk geceyi
Çünkü demiş "Yağmur yerine ben geçeyim"
Bir kere demiş bunu ve sonra gürlemiş bulut ‘’Bilmiyorsun bir fırtınanın savurduğunu kaç kişiyi’’
Korkundan susar insanlar halbuki sen garip Abdal…
Ruhundan kaçar insanlar halbuki sen garip Hakan…
Hayat heyecanlı…
Sanki capcanlı aşkı sığdırdı gönlüne bir şarkı patlattı
Yoksulluğunu atlattı, ruhu gökyüzüne tutunmuş bir salıncaktı…
Hayat bağlandı…
Kayıp sağlandı, ölüm dağlandı
Sevdalandı, alev harlandı
Buharlandı bir cam o an patlayan bir volkandı…
Garip bu hayat…
Çünkü oksijen bağımlısı
Fakat en sevdiği şey de nefeslerin paylaşılması
Hazır mısın?
Kolay rüzgarın kırılması şimdi öp havayı öp ki aşkın kulakları çınlasın…
Bak bu hayat robot değil!
Nefes bağımlısı
En sevdiği şey de havada enerjinin dağılması
Hazır mısın?
Kolay rüzgarın kırılması
Şimdi öp havayı öp ki aşkın kulakları çınlasın…